İnsanlar hep iki gruba ayrılırlar. Mutlu olanlar ve mutsuz
kalanlar gibi mesela. Zengin olanlar ve fakir kalanlar gibi ya da… Ya da bencil
olanlarla, mütevazi kalanlar gibi. İstediğimiz kadar çoğaltabildiğimizin
farkındayız bu örnekleri. Sonsuza kadar… Bizi tercihlerimiz yöneltir, adım
attırır ve sonuca varmamıza yardımcı olur. Tercihte bulunmalı mıyız? Tercih
edilen olmakla, tercih eden arasındaki uçurum farkıyla birlikte illa ki tercih
edilecek bir durumun karşına çıkıvermesi aslında seni ayırmıyor kimseden.
Tercih ederken aynı zamanda tercih edilen oluyorsun, sen daha farkında
değilken. Bu konuda anlaşalım, çokta bir fark gözetemiyoruz aralarında.
Şimdi yapmadığımız tercihlerin sonuçlarıyla ilgilenelim, ya
da ilgilenmeli miyiz bir bilelim. Sürekli tercihlerimizden, seçtiklerimizden,
taraf olduklarımızdan sorumlu olduğumuzu düşünürüz. Peki ya birini seçerken
diğerleri? Diğerlerinin değerlendirmesini de elbette yaparız, başına çoğunlukla
“keşke” etiketi koyarak hemde. Keşkeleri hem olumlu anlarımızda hemde olumsuz
durumlarımız da ardı ardına kullanırız. Joker bir kelimedir, iş görür, daimdir.
Yaşımız kaç olursa olsun, eğer hayatın içindeki güzelliklere
çocuk yanımızla bakabilirsek, tüm zamanların en güzel ikilemini yaşamış oluruz.
Beyin dünyan yaşını alıp giderken, düşünce dünyanla birlikte diri kalabilmektir
senin duruşun. Belki zamanı yavaşlatmanın formülü çocuklarda gizlidir. Dikkatli
bakmak lazım.
Ne olursa olsun “yapmaktan” korkmayın diye bir telkinde
bulunmak isterseniz, size hak veren çok olur. Çünkü birçoğu “yapmadığı”
için pişmanlık içindedir. Bırakın kendinizi “yapın!” Sevemediğimiz, konuşamadığınız,
ulaşamadığınız, dokunamadığınız, öpemediğimiz hiçbir şeyin hayaliyle
yaşayamazsınız. Bir süre sonra sizi tüketmeye başlar. Dayanamazsınız.
Önce “yapın!” sonrasını sonra düşünürüz.