Hasret Kalınan Gözlerin Rengine İstinaden

Bir varmış, bir yokmuş... Birileri varmış, birileri yok olmuş. Gidenler olmuş, Kalan yok olmuş. Çok mu geç olmuş?

"Daha dün gibi" deyişi fena bir şekilde bozguna uğratıyor zamanı, niye mi? Çünkü hissettiklerin o günle eş değerdi, şimdiyse çok farklı değil mi? Yaşam çizgisinde eğri büğrü hatlar görülebilir. Tempolu bir yaşam arzu edenler için çizgiler daima yukarı yönlüdür. Daha vasat bir yaşam dileyenler -ki, gayet zordur- ortalamanın daha altında dolaşırlar. O çizgi ki, kalp atışlarıyla denktir. Çizginin neresinden dalgalandığın mühim. Kemanı bilirsin, dört tel, dört ayrı tel, dört ayrı hayat... Birde keman yayı var, onu da bilirsin. Hangi hayatın (telin) neresinden dokunacak dersin? O yay, sihirli bir asa gibidir belki, avutur çoğunlukla. Baştan sona değişmezsin, yoktur öyle dünyalar merak etme. Daha çok çocuk avuntusu gibidir. Birkaç saatlik işte.

Can çeker, can ister, can fenadır. Ama hep kendinedir, şikayeti yoktur kimseye. Niye olsun ki? Yetmek kendine ne nefis bir ukde!

24 Eylül 96'da aynı, 8 Şubat 2015'de... Bugünde aynı ama bir farkla... Onlar yok, sen buradasın. Daha evvelinde hep birlikteydik. En azından beraberdik diyebiliyoruz. Şimdi kim nerede, kimi bekler bilinmez. Değerini biçemediğimiz bu yüzden de onlardan vazgeçtiğimiz bir gerçek midir veya ağızlarda ekşi bir tat; Yoksa ne yaptığının farkında usul ve şekilci kalıplara uyan bürokrasi miyiz? Hani soğuk ve gri duvarlı olan?

Sevenlerle oyun olmazdı. Biz sevdik, yanındayız. En genciyle, en bilginiyle. Ne eski zamanlar ne de eski tatlar, alınmıyor, koklanamıyor, tadına varılamıyor, kötü mü bu? Fazla hüzünlü. Taş plaklar gibi dönüyor düşler, çalıyor gramofonlar... Varsın çalsın her akşam hüzün uğruyor yine.

Hasret kalınan gözlerin rengine istinaden...

Not: Blogda 500.yazımızdır.