Mucize Filmi Eleştirisi

   Filmimiz 1 Ocak 2015 tarihinde vizyona giren dram türündeki Türk yapımı filmdir. Filmin yönetmen ve senarist koltuğunda Mahsun Kırmızıgül oturuyor. Filmin başrollerin de ise Mahsun Kırmızıgül, Mert Turak, Talat Bulut, Meral Çetinkaya, Ali Sürmeli, Büşra Pekin, Erdem Yener, Erol Demiröz, Metin Yıldız, Yıldız Kültür ve Cezmi Bakın yer almakta. Filmin İmdb puanı ise 7,6’dır.

   Mahsun Kırmızıgül’ün kısaca filmografisine bakarsak ilk filmi Beyaz Melek’te çok büyük oyuncuları toplayarak herkesi şaşırttı. Ve beklenmedik bir çıkış yaptı. Eleştirmenler tarafından en az eleştirilen filmiydi. İkinci filmi Güneşi Gördüm’de de usta oyuncuları topladı. Bu sefer eleştirmenler daha fazla eleştirmişti ama seyirci rakamları artmıştı. Ağdalı ajitasyon ilk filme göre artmış ve gereksiz derecede film uzamıştı. Sonraki film New York’ta Beş Minare ise daha fazla eleştiri almasına rağmen daha fazla seyirciyi salonlara çekti. Özellikle yaptığı cemaat propagandası ile pastadan pay alma isteyen Mahsun için önemli idi. Şimdi en son filmi olan Mucize daha fazla eleştirildi lakin seyirci rakamları ilk üç filme fark atacak gibi. Böyle bir giriş yapmamın sebebi bizim ülkede ne kadar kalitesiz film çekersen ne kadar parayı vereni övüp kalemini oynatırsan seyirci sayın artıyor. Bunun da birebir örneği olması sebebi ille yazdım. Maalesef Mucize vizyona girdiğinden beri izleniyor, tartışma platformlarında tartışılıyor keşke bu kadar Sivas, Kış Uykusu vb. kaliteli yapımlar da izlenilse ve tartışılsa.

   İlk olarak oyunculuk performanslarından bahsedersek; biraz önce de değindiğim gibi Mahsun filmlerinin en güçlü yanı usta oyuncuların bolluğu. Bu anlamda oyunculuk performansları birbirinden iyi. Tabi öne çıkan isimler var. Ali Sürmeli ve Erol Demiröz ikilisinin hem uyumları hem de gösterdikleri performans bakımından izlerken zevk veriyorlardı. Ama filmin yıldızı Mert Turak’dı. Oyunculuk performansı ile filmi beğenen ya da beğenmeyen herkesten alkış aldı. Salyasından sümüğüne, haykırmasından bakışlarına Aziz karakterine gerçekten inandırdı bizi.

   Filmin olumlu yanlarından bahsedelim; filmin en iyi yanı usta oyuncu kadrosu, bu usta oyuncuların performansları ve muhteşem görüntüler. Renkleriyle, geniş planlarıyla harika görüntüler yakalanmış Ege’de de, hikayenin devam edeceği Doğu’da da. Doğa, mevsimsel dönüşler, hayvanlar, köy evleri müthiş bir şekilde yansıtılmış beyazperdeye. Filmin görüntü yönetmenliğine, seçilen mekanlara, dekor/kostüme de diyecek hiçbir laf yok, tüm bu renkli seçimler filmi olumlu etkilemiş. Mahsun filmlerinin en iyi yanlarından biri paranın satın alabileceği en iyi ekipmanlar ile çalışıyor olması. Böylece bizim dağların Himayalardan eksiğinin değil fazlasının var olduğunu görüyoruz. Görüntü yönetmenini Soykut Turan’ı ayrıca tebrik ediyorum.

   Filmin eksilerinden bahsedersek ki epeyce fazla; ilk olarak film gereksiz yere uzun. Film çok daha derli toplu anlatılabilirmiş. Bu kadar uzatılana kadar hikaye tamamen Aziz'in etrafında geçebilir ve Aziz'in o mucizevi dönüşümüne yakından tanıklık edebilirdik seyirci olarak. Çünkü bir mucize anlatılmamış filmde, mucizenin sonuna yetişmiş bir hikaye var. Hikaye kendi içinde oradan oraya koşturup durmuş. Diğer bir eleştiri getireceğim nokta ise filmin komik tarafı diye sunulan sahneler şiveli küfür sahnelerinin üzerine çıkamayarak hayal kırıklığı yaratıyor.

   Isındığımıza göre eleştirimizin asıl merkez kısmına geçelim; film sahnelerinin bir kısmı abartı (kız isteme gibi), filmin senaryosunda da kopukluk olduğu bir gerçek; muallimin ailesinden son sahne hariç bir haber alamıyoruz, muallimin 2 bin lira hanımından istemesi ve hanımının bu kaçırma olayına inanması fakat bir tepkisinin bile gösterilmemesi. (kendinizin kaçırıldığını ve karınızın tepkisini düşünün) Talat Bulut’un canlandırdığı muallim ile normalde oyunculuğunu gayet başarılı bulduğum Şenay Gürler, inanılmaz müsamere havasında ve hiç inandırıcı olmayan bir tartışma canlandırıyorlar. İşin başka bir tarafı muallim ege den gelmiş biri olarak çok çabuk adapte oluyor bu yeni hayatına, daha önce okul görmemiş öğrencilerin birden siyah önlüklerle sahnede belirmeleri (kim dikti bu önlükleri size, ne ara hangi para ile), muallim ilk defa bir sınıf görmüş çocuklara; sürekli haydi yerlerinize oturun diye bağırıyor!!!

   Aziz'in sorunun ne olduğu belirtilmemiş (bu bilinmiyor da olabilir, yani Mahsun bey bu hastalığı hiç araştırmamış olabilir) doktorlara falan gidilmiş, lakin çare yokmuş. Tıbbı bir kenara bırakarak yapay bir şekilde karıma aşık oldum diyerek mucize yaratmak ayrı bir saçmalık. Çevremde tanıdığım tüm engelli vatandaşlar ile bunu konuştuk boş verin tedavileri gidin aşık olun filan dedim. Şakayı bırakırsak bir kenara acaba o kadın sana aşık oldu mu? Kadın hakları, hayvan hakları açısından ne kadar acı bir tablo olduğu da ayrı bir parantez. Maalesef filmde töredir iyidir yapılacaktır havası olması Mahsun’un amacı nedir sorusunu düşündürtüyor. Filmin kadına bakış açısı o kadar kötü ki filmde yapılan hem kadaınlar hem de engellilere büyük bir ayıp. Filmde sanki sakat adam çirkin bir kız ile evlense sorun olmayacak gibi anlatılmış. Yani çirkin kadının ederi sakat adam, sakat adamın ki de çirkin kadın. Devam edersek; adamın biri diğerini vuracakken Aziz'in babası sopayla ölümü engeller. Adam şıppadanak kızını verir. Kız da öyle böyle değil hani, dünya güzeli. Kızı bi mal gibi verdi. Hadi diyelim oldu, kızın evlenmek için can atan davranışları, Aziz'in yüksek libidosu, o güne kadar bir kötülüklerini görmediğimiz köylünün, evlilikten sonra, birden canavara dönüşmesi. Aziz'in kızla beraber kuş uçmaz kervan geçmez köyden bir gecede kaçması. Aziz'in gittiğini öğrenen ailenin hiç 'ulan nereye gider bu çocuk, olur mu, gidin arayın' dememesi. Emekli olmayı çok isteyen bir adamla, okul yaptırmaya çalışan kişinin aynı olması çelişki. Daha sonrasında adamın okul yapılırken eline bir taş bile almaması, ayrı bir çelişki. Aziz karakterinin o haliyle eyersiz at sürmesi dörtnala hem de abartılı bir başka sahne. Aziz at ile beraber o kadar uzun mesafe katettikten sonra muallimin yayan bir şekilde şappadanak yetişmesi tam bir komedi. Bunlar gibi sayabileceğim anormallikler var filmde.

   Mahsun filmlerinde her zaman görmekten nefret ettiğim şey ise ajitasyon. Ezilen kesimlerin
sorunlarını mı anlatıyor onları acındırarak üzerlerinden prim mi yapıyor belli değil. Ajitasyon var mı, maalesef diğer filmlere göre fazlası ile var, müzik bu amaçla mı kullanılmış, maalesef yine evet. Kendisine şu an sinemacı -yönetmen diyemiyorum, Zeki Demirkubuz'a vb. sinema sanatçılarına ayıp olur. Ajitasyonla milyonları ağlatan bir insandan sinemacı olmaz.

   Son olarak kısaca toparlarsak Mahsun’un filmleri sürekli kötüye giderken seyirci ortalaması giderek artıyor. Bu da bir sinema sever olarak beni gelecek açısından kaygılandırıyor. Ajitasyon ile sinema yaptığını ve yapılacağını zannedenlere Uçurtmayı Vurmasınlar filminde küçük Barış karakterinin hiç ajite edilmeden “niye uçmuyor İnci” sözü ile milyonları etkilemiştir. İşte bu yüzden Uçurtmayı Vurmasınlar hala efsanedir ve öyle kalacaktır ama bu ve benzeri ajite filmler kaybolacaktır.

Tüm sinema severlere iyi seyirler...